Ne giydiğini biliyor musun?
Haydi, bilmiyorsan gel seninle kısa bir yolculuğa çıkalım! Nedir bu polyester görelim tanıyalım.
Her şey bir atomla başladı…Neyse o kadar geriye gitmeyelim. Kısaca polyesterin üretim yolculuğu şu şekilde: petrol yeryüzünden çıkarıldıktan sonra büyük borularla rafinerilere taşıyor. Orada sıcaklık, yüksek basınç, çözücüler ve katalizörlere maruz kalarak küçük moleküllere ayrılıyor. Birkaç kimyasal sürecin ardından PET (polietilen tereftalat) oluşuyor.
Buraya bir de not düşelim öyleyse: PET aynı zamanda plastik şişelerin de üretiminde kullanılan plastik türü). Yani biz o zaman plastik şişe mi giyiyoruz? Tam olarak değil, ama plastik şişelerin geri dönüştürülerek polyester haline gelmesi ve kıyafetlerimizin üretilmesi mümkün ve sektörde uygulanan bir süreç.
Neyse, biz yolumuza devam edelim. Polimerizasyon süreciyle PET’in oluşmasıyla ortaya çıkan sıvımsı madde plastik parçacıklar haline getiriliyor. Polyester liflerini yapmak için bu parçacıklar eritiliyor, birkaç işlemden geçiyor. Bu lifler polyester ipliğine dönüştürülüyor, makaralara sarılıyor ve artık kumaş olarak dokumak için hazır. Sonrasındaysa polyesteri giydiğimiz kıyafetlerde, kullandığımız aksesuar ve ev ürünlerinde ve daha birçok yerde görüyoruz. Kıyafetinin etiketine baktığında kıyafetinde kaç oranda polyester kullanıldığını görebilirsin. Genellikle giydiklerimiz yüzde yüz polyester olmuyor; yün, keten ve pamuk gibi doğal liflerle karıştırılarak kullanılıyor.
Bu kadar bizimle iç içeyse “e iyidir o zaman” diye düşünüyor insan. Buraya bir rapordan elde edilen sonucu da ekleyelim. Polyester dünyada en çok kullanılan lif türüymüş. Bu pazarın yarısını ve sentetik liflerin de yüzde 80’ini oluşturuyormuş, baktığımızda gerçekten de büyük bir oran. Tabii giydiğimiz kıyafetlerde sıkça kullanılması boşuna değil çünkü birçok avantajı var polyesterin, ama çevreye ve canlılara verdiği zararı da göz ardı edemeyiz. Biz burada polyesterin aydınlık ve karanlık yüzlerinden kısaca bahsedelim, iyi mi kötü mü orasını senin kanaatine bırakalım.
Polyesterin hikayesi 1900’lü yıllarda başladı, 1950’lerdeyse tekstilde kullanımı arttı. “Mucizevi kumaş” dediler 1970’lerde çünkü 65 gün boyunca ütülenmeden giyilebiliyordu. Şimdi de durum böyle, çünkü polyester kırışmaya dayanıklı. Bunun yanı sıra hafif, çabuk kurur, kolay şekil verilebilir, doğal liflere kıyasla (örneğin pamuk) daha kolay renk alır, lekeye dayanıklı olduğundan kolaylıkla temizlenebilir ve mantar, küf gibi organizmalardan etkilenmez. Markaların tercih etmesi boşuna değil, tabi onların en önemli tercih sebeplerinden biri ise ekonomik oluşu ve doğal liflere kıyasla daha kolay elde edilebilmesi.
Polyesteri az çok tanıdık. Şimdi birlikte düşünelim, acaba polyester iyi mi kötü mü? İyi veya kötü damgası vurmak diğer sentetik ve doğal liflerle karşılaştırmadan adil bir sonuç olmayabilir belki de.
Zaten her şeyde olduğu gibi polyesterin sağladığı avantajlar ve dezavantajlar bir arada bulunuyor. Ama en azından artık giydiğimiz kıyafetlerin nereden geldiğinin ve etkilerinin bilincindeyiz, polyester artık bizim için bir yabancı değil.
Sevgiler
İlke