İçeriğe atla

Kasım indirimi! Tüm ürünlerde %20 indirim bir defaya özel :)

Mah Roc Blog

Melike'den Balat Gezi Rehberi

Melike'den Balat Gezi Rehberi

Balat Gezi Rehberi Uzun süredir aynı mahallede yaşıyorsanız; yaşam alanınızda gerçekleşen her detaya hâkim olmak, herkesi tanımak bilmek istersiniz. Zira komşunuzla selamlaşmak, esnaf dükkânların önünden geçerken yüzlere konan tatlı gülümsemeler muhtemelen güvenli alanınızda olduğunuzu hissettiren birkaç detay olacaktır. Çocukluğumdan beri Balat’ta yaşıyorum ve çevreme, etrafıma bakınmayı; kendimi hatırladığım zamandan bu yana ilke edinmiş durumdayım. Bu mahalle, zihnimde kocaman bir haritada “değişenler, aynı kalanlar, yeni gelenler, tanışmamız gerekenler, hep buralılar” gibi kategorilere ayrılmış olsa da; yeni gelenin heyecanı da eski olanın varlığı kadar mahalle ile ilişkilenmemde aşinalığımı diri tutmayı kolaylaştırıyor. Máh-roc ile tanışıklığım da bu mahallede gerçekleşti ilk kez. Atölyelerinin kapısını çaldığımda da, ekiple tanıştığımda da “hep birlikteymişiz ve birbirimizi hakikaten uzun zamandır tanıyormuşuz” gibi hissetmem de bu yüzden sanırım. Geçtiğimiz haftalarda Máh-roc ile birlikte bir Balat turu gerçekleştirdik. Bu geziden sizlere bahsetmek istiyorum; zira bu rehberde Balat’ın belirli odak mekanları öne çıktığından, sizler de bu yönergeye referansla tarihi külliyatı arkanıza alarak ve aynı zamanda son on beş yılda gerçekleşen dönüşümün farkına vararak rotanızı belirleyebilirsiniz.   Tarihi Çıfıt Çarşısı: Çıfıt denilince akla gelen “karmaşık, düzensiz” gibi anlamların somut görünümlerini; bu ikiye ayrılan sokakta bulabilirsiniz. Günlük işlerinizi halletmek istediğinizde; çarşıda bir aktara, küçük bir botanikçiye, ya da bir züccaciyeye uğramak istediğinizde geleceğiniz ilk yer burası olmalıdır; ki yolunuz muhakkak buradan geçecektir.   Yol üzerinde birkaç tavsiye: Sago Balat: Çarşıda, güncel adıyla Leblebiciler Sokağı üzerinde yer alan, üretiminde organik ürünlere yer veren, vegan seçeneklerin de yer aldığı, Sago Balat (@sagobalat)’ın nefis dondurma portfoyünden birkaç top dondurma yemenizi tavsiye edebiliriz.   Balat Merkez Şekercisi: Aynı sokak üzerinde biraz daha ilerlediğinizde sizi Balat Merkez Şekercisi’nin (@balatmerkezsekercisi) rengârenk vitrini karşılayacak. Tadım için, her biri kendi üretimleri olan şekerlere ilgili gözlerle bakmanız yeterli; zira birkaç dakika içerisinde kendinizi, dükkân sahibi tarafından avuçlarınıza tutuşturulan çeşitli şekerlerle baş başa bulabilirsiniz. Agora Meyhanesi 1890: Dönüşünüz akşamüzerine denk geldiyse, dostlarınızla keyifli bir sohbet için yer arıyorsanız veyahut Müzeyyen Senar’ın sesi eşliğinde bir şeyler içmek ve lezzetli mezeler yemek isterseniz Agora Meyhanesi 1890’ı (@agorameyhanesi1890) önerebiliriz. Zira tam da Onur Şenli’nin söylediği gibi; “Burası Agora Meyhanesi Bir tek iyiliğin tüm kötülüklere meydan okuduğu yer”     Mezatlar: Eğer aktif saatlerine denk gelirseniz; Balat’ın hafızasını yeniden kuran ve çeşitli materyaller aracılığı ile yeniden dolaşıma sokan mezatlarda da vakit geçirebilirsiniz. Uygun fiyata, her türden vintage eşyalar satın alabilir ya da bir koleksiyonerseniz, koleksiyonunuzun yeni üyesini buralarda bir yerlerde bulabilirsiniz. Aklıma ilk gelenler; Mekân Antik İstanbul (@mekanantikistanbul), Fener Antik Mezat (@fenerantikmezat), Falan Filan Mezat (@falanfilanmezat).   Evin Unlu Mamülleri, İnebolu Ekmek Fırını: Balat gezinizi kahvaltı saatlerine denk getirdiyseniz; mini kahvaltı seansları için önereceğimiz birkaç yer var elbette. Sokağın başından, pişmekte olan galetaların kokusunu takip ederek bulabileceğiniz Evin Unlu Mamülleri (@evinpastanesi)’nin ev poğaçalarını ya da ortalama 7-8 dakika uzaklıktaki İnebolu Ekmek Fırını’nın taş fırınında pişen simitlerini tatmanızı tavsiye ederiz.   Es geçemediklerim: -Coffee Department: Dünya’nın farklı yerlerinden gelen kahve çekirdekleri ile, tazecik demlenen kahveler için Coffee Department (@coffeedepartment)’ın Balat şubesini ziyaret etmenizi öneriyoruz. -Tarihi Balat Turşucusu: Bu durakta aklınıza gelebilecek tüm sebze ve meyveden yapılmış turşu ve turşu suları ile; damağınıza türlü ekşi deneyimler yaşatabilmeniz mümkün.

Devamını oku
LONDRA REHBERİ

LONDRA REHBERİ

L 🎡 N D R A Gezi Rehberi :                 Bir yeri turist gibi gezenlerdensin yoksa akışına bırakanlardan mı? Bizim için bir yeri gezmek kalbimizi takip etmek, akışına bırakıp o yerin ruhuna dahil olmak demek. 1 buçuk sene sonra ilk defa yurt dışına çıkmışken deneyimlerimizi paylaşmak ve Londra’ya dair görmeniz gereken yerleri yazdık. Sen de bir Londra seveniysen görülmesi gereken yerleri yorumlarda etiketleyebilirsin 🙏🏻-Portobello Road :Cumartesi günlerinin vazgeçilmezi antika pazarı. Elinize kahvenizi alıp dolaşmak için harika bir yer. - @tate , @royalacademyarts , @somersethouse , @national.history.museum : önce sanat!-Neal’s Yard :Cafeler, minik dükkanlar, doğal güzellik ürünleri satan yerler lacivert ve kiremit renginin ön planda olduğu bu minik yer oldukça ilham verici.-Brixton : farklı kültürlerin, modanın, kumaş dükkanlarının, sanat galerilerinin, farklı lezzetlerin bölgesi.-Marylebone : Konsept tasarım dükkanları, butikler, çiçekçiler, kitapçılar havalı ama eforsuz cafeler. -Brick Lane ve Shoreditch; vintage sevenler buraya. -Londra’nın parkları : Şehirden uzaklaşmadan doğaya kavuşmak bu olsa gerek. Hydepark, Regents Park, Kensington Park sadece bir kaçı. - @oldspitalfieldsmarket : Yerel ve küçük girişim markalar Londra’da nerede dersen burayı gez. Çarşamba ve haftasonları @urbanmakers_uk ın düzenlediği marketlerde bir sürü marka ile tanışıp hikayelerini öğrenebilirsin. Geçen haftalarda bizde katılımcısı olduk ve çok keyifli geçti!-Columbia Road Flower Market; Pazar günleri kurulan çiçek pazarı. Londra’nın ve bohem mahallesi olan Hackney’de. - @carnabylondon street : Christmas zamanı süslerini görmeniz gerekiyor.

Devamını oku
Moda Tasarım öğrencilerine Açık Mektup

Moda Tasarım öğrencilerine Açık Mektup

MODA TASARIM ÖĞRENCİLERİNE VE ÖĞRENCİ ADAYLARINA AÇIK MEKTUP Moda tasarım okumak, “modacı” olmak... Moda nedir? Nasıl "modacı" olunuyor?” Deneyimlerime dayanarak yazıyorum. En önemlisi de dürüst davranıyorum: Okulda öğrendiğin veya öğreneceğin bilgiler seni “gerçek” moda dünyasına tam anlamıyla hazırlamayacak.  Moda tasarım okumak için öncelikle daha okul başlamadan şöyle bir süreç başlıyor: Lise bitmeden başlanan çizim kursları, ardından hazırlanan portfolyolar, mülakatlar, danışmanlar, başvurular derken aslında eğitime okullara başlamadan başlıyoruz. Daha yaşımız iş dünyası hatta gerçek dünya problemlerine uzakken hayaller kuruyoruz, büyük tasarımcılar olacağımızı belki de ünlü olacağımızı bile düşünüyoruz. Zaten üniversiteye girerken yaşımız oldukça küçük olduğundan emin olmadığımız hayallerin peşinden gidebiliyoruz.  Benim hikâyem bu yazdıklarımdan çok uzak değil. Ailemin işinden dolayı tekstil dünyasını çok küçük yaşta deneyimleme şansım olsa da gelin görün ki hayat hiç de üniversitedeki gibi değilmiş. Neden mi? Çünkü bir moda tasarım bölümünde asla öğrenemediğimiz çok fazla şey var ve buna bir açıklık getirmeyi kendime görev edinmiş bulunuyorum.   NELER VAR, NELER YOK? Metodoloji, sanat, felsefe, tarih gibi moda tarihine ilham olan birçok ders, çoğu okulun moda tasarım programında var. Dikiş dersleri, sabahlara kadar yapılan el işi projeler, yıl sonu defileleri kulağa çok eğlenceli gibi gelse de aslında ciddi bir rekabet, emek ve tabii heyecan demek. Sorun bunun neresinde dersen, tasarımlarını eğitmenlere sunup onay beklerken kimse sana yarattığın koleksiyonları nasıl satacağını, bu ürünlerin çevreye verebileceği zararları, seçtiğin kumaş kalitesinin doğaya maliyetini, çöp depolama alanlarını, işçi haklarını, ekonomik döngüleri, o ders kitaplarından bildiğimiz “gelişmekte olan” ve “gelişmemiş” ülkelerin yaşadıklarını, işçilerin çalışma saatlerini, hızlı moda dünyasının ne kadar hızlı olduğunu, aslında defilelerde çıkan altı sezon koleksiyonların nasıl kopyalandığını ve bu sebepten değişen trendlere ayak uydurmaya çalışmayı anlatmayacak. Okul projelerine hazırlanırken büyük markaları ve moda şovlarını takip edip, kimler neler yapmış diye büyük bir merakla araştırmak, güncel kalmaya çalışmak görevlerinden bir tanesi olacak. “Sürdürülebilir” bir dünya aklına gelmeyecek çünkü bunun önemi belki de -kişisel olarak araştırmıyorsan- sana hiç öğretilmeyecek. Şu ana kadar yazdıklarım çok iç açıcı gelmemiş olsa da tüm bunları değiştirmek bir seçenek, hatta yapılacak çok şeyin olduğu yepyeni bir alan.   NASIL MI?  Tecrübe, tecrübe, tecrübe: Eğitim hayatından sonra en önemlisi tecrübe. Hızlı moda dünyasına karşı olabilirsin ama bu alanda öğreneceğin tecrübe gibisi yok. Yani altı dolu konuşmak, bilerek bir şeyleri savunabilmek için onları da dene. Edineceğin deneyimlere göre bu alanı nasıl dönüştüreceğini düşünebilir, kendini geliştirebilirsin. Hızlı moda sisteminin dünya üzerinde yarattığı çevre kirliliğini sadece sayılardan ve yazılardan öğrenmek yerine bunu değiştirmek için tecrübe edin. Her yeni bilinçli yaklaşım, yeni bir dönüşümü getirebilir. Tasarım okumanın seni özgür kılan bir alan olduğunu bilerek farklı yönlere adımlar atarak gözlem yap ve dene.  Bir adım ileri: Bir moda girişimcisi olarak başarının anahtarı yaratıcılık gibi görünse de (en azından dışarıdan) ileriyi düşünme, çözüm üretme ve gözlemleme becerin bu yaratıcılığın arkasındaki özellikler aslında. Yani yaratıcılık meselesi özünde akıllı tasarımlar yapmak. Elindeki malzemeleri ziyan etmeden, fazla atık çıkarmadan hatta zaten var olan bir malzemeyi başka bir tasarıma dönüştürerek bir yerden başlayabilirsin. Bir tasarımı yaparken çöpe giden kumaş parçalarını, aksesuarları ve diğer malzemeleri iyi düşünebilir ve buna göre akıllı çözümler bulabilirsin. Hatta bir adım ileriyi de düşünüp kullanıcı deneyimine göre daha uzun ömürlü giysiler ve aksesuarlar tasarlayabilirsin. Daha fazla bilinçli tasarımcı, daha fazla bilinçli tüketici demek.  Gerçeklerle yüzleşme: Sektörde ilk rekabet, okulda başlayacak. Bunu pozitif yöne çevirmek senin elinde. Büyük ihtimalle tasarladığın kıyafetleri bir defaya mahsus yaptığın için hiçbir zaman üretim kısmını düşünmeyeceksin. Tasarımlarını nasıl ve hangi şartlarda üretebileceğini ve gerçek dünyada durumun ne olduğunu araştırarak kendini “gerçek dünyaya” hazırlayabilirsin. Tekstil işçileri hakkında bilgi edinmek belki de rekabetin ne kadar önemsiz olduğunu sektöre atılmadan anlamana yardımcı olabilir. Standart meselesi: Dikiş, nakış, ölçü tabloları… Bedensel özgürlük ve çeşitlilik, çoğu okul müfredatlarında olan bir konu değil. Tek ve standart ölçülerde tasarımlar yapılması istenecek. Tüm öğrenciler, aynı ölçülerde çalışacak. Gerçek dünyada farklı bedenlerin, renklerin ve çeşitliliğin olduğunu bilmek sana başka bir açıdan düşünme fırsatı verebilir. Tabuları yıkmaya, kendi başına okulda başlayabilirsin.  Doğa dostu, sıfır atık, bilinçli tasarım ve üretim hedeflerini koyduktan sonra bu konuları araştırmak, moda dünyasının aslında tekstil dünyasından çok uzak olmadığını bilmek, her giysinin arkasındaki emeği okumak, yapabileceğin en iyi bitirme projesi. Dünyaca ünlü bir tasarımcı olmak değil, dünyayı tanımak ilk hedefin olsun. 

Devamını oku
Bedenin hükmü!  Angst no:19

Bedenin hükmü! Angst no:19

"Doğru" proporsiyonlar, 90-60-90 ölçüler, minimum boy sınırlamaları, ideal kilo... Kulağımıza aşina gelen bu tanımlamalar nasıl ortaya çıktı hiç düşündün mü? Daha doğrusu, giysilerin standart beden ölçülerinin neye göre belirlendiği ve neden belli bir kalıbın içine sığmak zorunda olduğun hiç aklına geldi mi? Bu sorular aklımı kurcalarken aslında derinlerde daha fazla sorulacak soru olduğunu farkettim. “Doğru beden” diye bir kavram var mı? Bu kavramlar nasıl değişiyor? Moda sistemi beden özgürlüğü tanıyor mu yoksa bizi belli kalıplara mı sokuyor? Peki kalıplar ne zaman ortaya çıktı? Çok eskilere gitmemize gerek yok. Moda endüstrisinin özellikle de 1980’li yıllardan sonra, kadını estetik ve güzel olma yolunda toplumsal bir proje hâline getirerek, bedeni daha fazla görünür kıldığı söylenebilir. Çünkü, sürekli olarak değişen trendler, sürekli değişen bedenler olmaya başladığında beden ölçü sistemi de değişmeye ve gelişmeye başladı. Yani modaya ayak uydurmak için sadece tarzımız değil, bedenimiz de bu trendler boyunca değişime uyum sağlıyor. Dolayısıyla doğru beden ölçüsü, tüketici kadar üretici için de bir soru işareti hâline geliyor. Ölçü kalıplarının tarihçesi: Tarih boyunca bedene ve kişiye özel giysiler vardı. Terziler tarafından sipariş üzerine dikilen giysiler sayesinde kimse özel bir kalıba girmek zorunda kalmıyordu. Bedenleri standartlaştırma, İkinci Dünya Savaşı sonrası Büyük Buhran döneminde başladı. Gelişen endüstriyel tekniklerle seri üretim gelişti ve böylece çok da uzak olmayan bir tarihte artık belli kalıpların içine girmelisi kuralı geldi. Bu dönemde ortaya çıkan reklamlar ve kataloglar, bir tüketici devrimini ateşledi. Yani sıra dışı ve hızlı.    Standartlar: 1940'ların başlarında standart bir “etiketleme” sistemi oluşturma umuduyla kadın bedeni üzerine yapılan bir çalışma sırasında 15 bin kadından 59 farklı ölçü alındı. Ancak araştırmacılar Ruth O’Brien ve William Shelton tarafından yapılan en önemli keşif psikolojik oldu; Kadınlar ölçümlerini paylaşmak istemediler. Sonuç, standart ölçüler yaratıldı. 1958'de, yani uzun bir süre sonra, O'Brien ve Shelton'ın araştırması, ABD tarafından onayladı ve markalara kıyafetlerini buna göre yapmaları önerildi. 1983'e gelindiğinde ise O'Brien ve Shelton'ın ölçüleri ve tabii hayalleri suya düştü. Çünkü büyük beden kadınlar, uzun boylular, kısa boylular bu ölçülere uymuyordu ve birçok kişi alışverişten mahrum kalıyordu.  Bedenin hükmü: Ve 2000’ler; yükselen sesler, değişen bedenler.Milenyumla beraber artık bu kalıplara sığmak zorlaştı. Kalıpların dışında kalanlar, özellikle büyük bedenler, kendilerine göre giysi bulamamaya başlayınca markalar da bakış açılarını değiştirmek zorunda kaldı. Böylece yeni trendler plus size, oversize, petit gibi terimlere döndü. Yani bedenler, trendleri yönetmeye başladı. Günümüzde ise yavaş yavaş, ön yargılar yıkılmaya başladı. Geçtiğimiz birkaç yıl içinde, birçok marka yeni sisteme katıldı. Universal Standard, 2015'teki başlangıcından bu yana Curvy Senseve Good American'ın yanı sıra bu pazara hitap ediyor.  Şu an için yeterli değil: Çünkü moda dünyası “Ya satılmazsa!” korkusunu hâlâ yaşıyor. Çoğu marka farklı bedenler için adımlar atsa da yeterli ürün üretmiyor, daha doğrusu trendleri yakalayan ürünler üretmiyor. Daha fazla kumaş, daha fazla desen ve daha fazla para gerektirdiği için daha büyük bedenler üretip stoklamanın kendileri için zor olduğunu söylüyor. Parsons School of Design'daki moda tasarımı programını yöneten Fiona Dieffenbacher, teknik olarak bunun tamamen doğru olduğunu söylüyor. “Çoğu tasarımcı, hâlâ giysilerinin büyük beden kadınlar tarafından giyildiğini düşünmek istemiyor.” sözleriyle durumu açıklıyor. Araştırmalara göre, 2027’ye kadar H&M, Forever 21 İnc., Ralph Lauren, Mango, H&M, Hanesbrands Inc. ve daha fazlası herkese hitap eden bir sistem yaratmayı hedefliyor. Şu an için her bedenin mutlu olması kısa vadede zor gibi görünse de hızlı moda sisteminde eğer trendler bu doğrultuda gitmeye devam ederse belki herkese göre tüketim dağılabilir ve standart ölçülerde üretim azalabilir. Aşırı tüketim değil, doğru tüketim için güzel bir adım olabilir.  Roksan ANGST MAG / APOSTO NO :19   

Devamını oku
İleri dönüşüm!

İleri dönüşüm!

  Up-cycling yani ileri dönüşüm artık çok uzak bir oluşum değil. İklim krizleri, ekosistemin ciddi anlamda bozulmaya başlaması, günlerce süren yangınlar, sezonların kayması gibi dünya ve insanlığı etkileyen problemler gündem konusu ve moda dünyasında yerini almış trendler arasında. Çok daha fazla bilinçlenmeye başladık, adımlarımızı düşünerek atıyor yeni bir döngünün parçası olmaya çalışıyoruz. Biz 2016 yılında başladık bu döngüye katılmaya. 4,5 senedir atılan kumaşları toplayıp yeni tasarımlara çeviriyoruz.  İleri dönüşüm tam olarak bu demek yani zaten var olan bir malzemeyi yeni bir şeye dönüştürmek, ömrünü uzatmak, onarmak. Malzemeleri kimyasal dönüşüme sokmamak.Çünkü , her 100 kiloluk atığın 4,63 kilosu tekstil atığı olarak tahmin ediliyor. Tüm dünyada hazır giyim üretiminin yıllık 80 milyon tonun üzerinde olduğunu düşünülüyor. Tekstil ürünlerinin yılda yalnızca %15’i geri dönüştürülüyor ve %85’i geri çöplere yollanıyor. Çöpe gidemeyen kumaşlar özellikle giysiler 3. Dünya ülkelerine doğru yola çıkıyor ve pazarlarda ikinci kalite olarak satılıyor. Hızlı moda sisteminde o kadar çok giysi üretiliyor sezon sonunda seyahat etmek zorunda kalıyorlar. Konu ile ilgili detaylı bilgi edinmek isterseniz Aposto bülteninin Angst serisinde okuyabilirsiniz.  GİYSİLERİN YOLCULUĞU (I)  Kısaca kumaş ömürlerini sürdürmek bizim için sürdürülebilirlik çalışmalarının bir tanesi. Seyahatlerimiz sırasında kilolarca kumaş topluyoruz. Şimdiye kadar topladığımız en hacimli kumaş miktarı bu yaz Karadeniz’de gerçekleşti. Uzun araştırmalarımız sonucunda bir depoda atılmayı hatta yakılmayı bekleyen 500 kilo kumaş kurtardık. Bir buçuk aylık bir süreç sonrası onları atölyemize taşıyabildik. Kış koleksiyonunun neredeyse tamamı Karadeniz’den geliyor.

Devamını oku
Love Letter No:10 Kadınlar, eşitlik

Love Letter No:10 Kadınlar, eşitlik

“Biz Dünya'nın bir parçasıyız ve Dünya'ya bağlıyız.  Bu nedenle, ormandaki bir ağaç gibi hiyerarşimiz yok ,küçük bir çalı da var olmak.  Yaşamak ve birbirimize yardım etmek için aynı haklara sahibiz." Vandana Shiva   İnsanlık ayrım yapmayı bırakacak ve ilerleyebilecek mi?  Kadın olmanın modada sürdürülebilirlik ile bir alakası var mı? Neden kadını güçlendirme konusu gündemde? Yaratılmak istenen mesele ne ve aslında kadının moda dünyasında ki yeri nerde?  Kadın, cinsiyet, eşitlik, zaman içinde değişenler, kadın ne zaman sektöre girdi ve neden ayrılmak zorunda kaldı. Birbirinden farklı gibi gözüken bu temalar (cinsiyet, eşitlik ve zaman)  hepsi bir arada olduğu zaman sürdürülebilirlikten bahsedebiliriz. Hızlı moda dünyasında trend olmuş bir konu olan “kadın” doğru aktarılmıyor. Günümüzün hızının yarattığı sorunlara çözümü kadınlara sağlanmak istenen güçlendirme sözleri ile desteklemek mi kurtaracak yoksa eşitlik mi? Moda ve tekstil dünyasında eşitsizlik özellikle kadın eşitsizliği bir gerçek. Bugün dünyanın bir yerinde giysilerimizi zorlu yaşam şartlarında kadınlar üretirken başka bir yerde kadınlar bunu pazarlarken ve hatta kadınlar bir ürüne dönüşürken eşitlikten konuşmaya çok uzağız.  Herşeyden önce daha sürdürülebilir, eşit bir gelecek için cinsiyet eşitliği yalnızca temel bir insani hak değil, aynı zamanda barışçıl bir dünya için gereklilik.    Sürdürülebilirlik kelimesi ile neredeyse eşit derecede büyüyen #womenempowerment, #supportwomen, #girlpower gibi trendler altında aslında verilmek istenen mesaj sandığınızdan daha derin. Christian Dior ‘un “Hepimiz Feminist Olmalıyız” t-shirtlerinden başlayan Dünya Kadınlar Günü' ne denk gelecek şekilde piyasaya sürülen yeni koleksiyonlardan ve satılan sayısız ürünlere kadar, kadınları güçlendirme mesajları içeren slogan tişörtler artık her yerde olsa bile gerçek şu ki moda endüstrisi için çalışan kadınların çoğu için geçersiz bir mesaj veriliyor. Toplumsal cinsiyete dayalı eşitsizlik t-shirt sloganlarına sığması maalesef mümkün değil. Hatalı bilgilerin her zamankinden fazla bir kafa karışıklığı ortaya çıkardığına şaşmamalı. Dünyanın başka bir yerinde giydiğimiz kıyafetleri bizlerden pek farkı olmayan başka bir kadınlar yapıyor. Benzer istekleri ve hayalleri olan iyi bir yaşam sürmek, ailesini geçindirmek ve en önemlisi iş yerinde güvende olmak gibi. Hazır giyim endüstrisinde 60 milyondan fazla  kadın çalışmakra ve bunların % 80'inden fazlası 18-24 yaş arası Y kuşağı kadınları. Fashion Revolution 2018 yılında yayınladığı şeffaflık raporlarında markaların ve moda endüstrisinin yalnızca% 40'ı tedarik zincirinde cinsiyet eşitliği ve kadınların güçlenmesine odaklanan kapasite geliştirme projeleri hakkında bilgi verirken, yalnızca% 13'ü kadın işçilerin karşılaştığı sorunlar hakkında ayrıntılı tedarikçi rehberliği yayınladı. Ankete katılan 150 markadan yalnızca 37'si, Birleşmiş Milletler Cinsiyet Eşitliği Kurumu'nun bir girişimi olan Kadının Güçlenmesi İlkelerine kaydolduğunu veya şirketin kadınların güçlendirilmesini ilerletmek için genel stratejisini ve hedeflerini yayınladığını bildirmişti. https://www.fashionrevolution.org/metoo-how-can-fashion-empower-all-women/ Eşitliği sağlamak için kadından başlamak gerektiği doğru çünkü dünyanın birçok ülkesinde kadın hep arka planda. Üretmekten çok üreyen bir simge haline geldiği için bunu kırmak uzun yıllar belkide başka jenerasyonların yetişmesine kadar bile uzayabilir.  Psikolojik araştırmalar, kadınların gerçekliğinin erkeklerde olduğu gibi özerklik ve mantığın aksine bağlılık ve ilişkilerle karakterize edildiğini öne sürüyor. Kadınlar işlerini ayrı bir ekonomi yaratmak yerine yerine işbirliğine dayalı ilişkilere çok daha fazla önem veriyor.  Aynı zamanda kadınların çevreye karşı daha duyarlı ve kırılgan olmaları eşitsizlik çerçevesinde pozitife çevrilebilecek bir mesele olarak görülüyor. The Gender Gap in Environmental Attitudes: The Case of Perceived Vulnerability to Risk Richard J. Bord and Robert E. O'Connor Remake’in Meksika’da üretim çalışanları ile yaptığı bir röportajda konuşan bir kadın, şöyle diyor: “Sanırım fabrikanın temel sorunu, bizi üreten nesneler olarak görmeleri; kadınlar gibi değil, anneler gibi değil, kız kardeş gibi değil, kız gibi değil. Bizi sadece ucuz işgücü olarak görüyorlar. "Üstelik, hazır giyim işçilerinin son derece tehlikeli koşullarda haftada 60 saat veya daha fazla çalışması, fabrika binalarının güvenlik düzenlemelerini ihlal edilmesi, cinsiyet, yaş ve hamileliğe dayalı ayrımcılıklar, çok az ücretler karşılığında ya da hiç ücret ödemeden uzun ve yoğun emek söz konusu.https://remake.world/films/made-in-mexico-makers-speak-out-for-womens-rights/   Etik moda anlayışında meselenin bir kadının güçlenmesi olduğunu anlamak önemli noktalardan biri. Bugün feminist olmak trend olmaktan çok daha fazla ve bunun ana akım fikri haline gelmesi olumlu olsada gerçekliğini sorgulamamız gerekiyor. Pek çok markada "kadının güçlenmesi" sloganları ve temaları mevcut olduğundan, onlara bu kıyafetleri yapma sürecinde herhangi bir kadının güçsüz olup olmadığı sorulmuyor. Gerçekten feminist olmak ve her kadının güvende olma, eşit gelirlere sahip olma ve en iyi hayatını yaşama hakkını savunmak istiyorsak, bunu dünyanın her yerinden, her kadın için hatta aynı şartlarda çalışan erkekler için savunmamızın gerekir. Konu küçük çaplı yerel markaları ve özellikle kadın girişimli markalar olarak birbirimizi desteklemekten bir adım daha ötede.    Sevgiler Roksan

Devamını oku
Interview with Save Your Wardrobe

Interview with Save Your Wardrobe

Interview with Roksan Sarfati, Founder and Creative Director of Màh-roc. “If we don’t start to address the negative impacts of the fashion industry soon, we’re not going to have an industry in the future.” When Roksan came back to Turkey in 2016 after graduating from Fashion Design in Italy, she started working in the Fast Fashion textile industry. She was constantly travelling to different countries and had gradually more opportunities to get closer to the production processes and see from her own eyes the ways in which fast fashion garments were produced. Both the environment and negative impact of the apparel industry made her rethink the fashion industry business model. In fact, facing extremely fast production rhythms and witnessing enormous amounts of waste repetitively for months and years was extremely shocking for Roksan. “The most shocking part was that if buyers don’t like or want the collection, it was irrevocably thrown away.” Fabrics were constantly wasted and discarded and at some point, she decided she wanted to do something about it. It was the driver that made her change her path towards conscious fashion.  “After working for seven years in the fast-fashion industry I was inspired to take action on production waste.  For more than two years, I collected leftovers and unwanted garments from around the world, I gathered them in our Balat atelier in order to repurpose them and form an ethical fashion brand.” This is how her upcycling journey started, Máh-roc was founded with the mission of raising awareness in up-cycled fashion. Máh-roc was the result of her journey, her travels and her rich experiences. “We inspire from our travels. Not just fabrics but also the environment we explore, the people we meet, music, art, traditions… Everything we see is a new idea for us.” Roksan is a native to the textile industry, growing up in a family textile business learning about materials and observing processes. Core to her family’s ethos was respecting employees and observing ethical working conditions throughout their operations. These fundamental values have deeply resonated with her and translate into her sustainable design product processes at Máh-roc.  Today with her team, she travels all around the world to collect unused and leftover fabrics to create up-cycled collections. Among her various travels, she recently spent 4 months in Sri Lanka where she made many encounters. As Sri Lanka is well known for its rich hand looming tradition; she spent her free time wandering and searching for production studios.  “I found an ethical factory where only women work, all fabrics were hand loomed without any electricity nor water; I got to know them, I bought their leftovers and we collaborated on a collection together.” This is how a new collection was born from her trip in Sri Lanka. “Our most important roles are finding old fabrics and supporting local production. We are looking to find a zero waste design solution.”  As a Women Entrepreneur in a country with limited economic freedom, Roksan faced many challenges during her journey. “I am having difficulties as a female entrepreneur. textile and fashion production is a sector that has been dominated by men for years. Sometimes they try to make us forget how powerful women are.”  Turkey is one of the main actors in the world clothing industry, it is amongst the top 10  textile and clothing exporters in the world, and also the second largest supplier to the EU. The role of Turkey as an important player on the international market makes the local industry very competitive. Searching for the right materials at the right price is challenging  as sustainable materials get more expensive everyday.  Since the pandemic started, Turkish people are getting more aware of sustainable living and sustainable fashion. Due to travel restrictions, they are turning to local production alternatives and local brands. “When I started in 2016, everyone was asking what  upcycling was and they couldn’t understand the purpose of it. Now they are starting to support it.”  According to Roksan, the biggest issue in her country today is the lack of education and awareness around waste and other environmental and social issues. She aims at inspiring people and making them more conscious. “We need to educate the overproduction and consumption arising from the lack of awareness.  A very small number of people are aware of how much waste is coming out.” She is now starting to be really involved in this matter, collaborating with universities in order to teach about sustainable design and organising workshops. She aims at opening Máh-roc space to local and emerging designers like herself. “We are planning to make a place where we can share our knowledge, experience and even materials. A place where we will not only enable sustainable designs but also a sustainable life.”  Roksan’s Tips to Consumers:  Start with buying products that you truly love and with good quality, knowing they will have a longer life span. Educate yourself, make more conscious choices, choosing ethical fashion will save your conscience and potentially your money as well in the long run. Support local production and local business instead of fast fashion brands. Consider the next life of your clothes — explore new options such as second hand and vintage shopping or clothing swaps with friends.

Devamını oku
September Issue

September Issue

Don't you feel confused?We are in September with lots of thoughts and emotions. In a real sense, September is a very important month for the fashion world.  We are here with September Issue, which is the milestone of fashion that refreshes our eyes and souls and pioneers a brand new season, when we are tired of collections that have gained the title of "old" in six months! For most of us working in the fashion industry, September is the beginning of the new year rather than January. Because the seasons we consume fast have gained a brand new look with the vision of the designers, they were introduced with extraordinary shows to disturb the ordinariness of our lives and the products took their place in the stores ...  This is a quote and in our opinion, a very depressing statement.  We are leaving the summer behind, although we do not want to leave it, we decided to spend the next few weeks in the studio to make new changes in the need to return to our place.  Our plans have been changing for a long time. Experiencing the slowdown, intervening trips are what we want to do as we have returned to Istanbul with a sense of grounding. We realized that we are not talking about ourselves as we wanted to share the plans for next few weeks. Our studio in Balat turns into a co-working space where we can share ideas and talk about sustainability.  We are mostly at the beginning but will be able to visit soon. How did that happen?So the desire to be grounded ...By trying and by making mistakes.By giving a chance to the opportunities.We have met with more people. That was the purpose of traveling. It is not just collecting the unused fabrics. First we have to learn the story behind and the background of the materials. We have to explore the motifs and textures.We have to decide how sustainable the material is. Then we can think and bring it to life. This is slowing down.You need to give chance to everythingAnd sometimes to let go. If we want a sustainable life, we cannot understand it without observing it. While we spend time in other cities, we look for ways to empower their economies. We plan to make productions there, but if it is not sustainable, we can give up the plans and then we return to Istanbul with all the materials and inspiration we have on our back. It's the simplest way to create new collections in Balat. Try to see sustainable fashion in this way. Up-cycling nor the use of recycled fabric doesn't mean that the result is sustainable.  If you have never heard about the September Issue, you should watch the documentary.  Love 

Devamını oku
So what is this transparency?

So what is this transparency?

This week we are asking ourselves what transparency and ethical fashion really is, for understanding better. It's kinda strange that we find similar answers to our inquiry. Fashion transparency is all about the brands making their production processes clearly and sharing everything from design to final product. ''As the destructive effects of fast fashion created by production and consumption strategies become visible, it has led to the adoption of an ethical and ecological design approach that allows fashion to be redefined. Thus, ethical fashion has developed creative discourses such as 'Slow Fashion Movement' and has a structure that glorifies local crafts, fair trade, multifunctional design products, participatory design, the use of environmentally friendly materials and designs that are valued by recycling or up-cycling. '' The fact that an ethical design approach comes to the fore is about questioning under which conditions the design was created, produced and consumed. Ethical fashion, which adopts sustainable, slow and social approaches as a principle, adopts a transparent, participatory and critical discourse as a communication method. So what is this transparency? In our opinion, to clearly articulate all processes. So what are we doing? We share all our processes of design to product. Everyone in our team has the right to give an idea in the design process from starting point to final decision. For us, transparency and ethics starts here. If one of us questions the feasibility of that design, we discuss the question marks there. So there is no ego. The advice from us is let go of your ego as much as possible in your life. If we advocate the opposite, then we get wrong about sustainability. :) See you next week! Love

Devamını oku
Love Letter no:3, Collecting fabrics

Love Letter no:3, Collecting fabrics

The inspiration behind collecting fabrics and making bags;I spent my childhood exploring how to respect different and original stories. Coming from a family with identities of different countries made me ask myself the same inquiry on and on.Where is the home, where do we belong? I was thinking a lot, and of course what people think about it.One part of my family is half German, half Italian, the other part has Spanish origin.We grew up in a house where culture and traditions were mixed and more than two languages ​​were spoken. Growing up with my twin sister, who was always with me, she constantly compared me with this question when we spent a period of our lives in different countries.Our family thought we could be stronger and more social if we lived in different countries. So what were we feeling?The answer to my question has always been the same; I found loyalty to a nation, race, very personal, individual and challenging.What does this have to do with fabrics and máh-roc? Unused and second-hand fabrics that I have collected from different countries over the years have been an expression of my thoughts.Fabrics are the identity of our designs and often the spirit of motifs.In creating our bags, we ask for social and political activism to refuse to surrender to what has been given to us, and instead encourage it to reach a new world through radical alliance without being tied anywhere.For us, each individual is unique and equal. Each bag we produce has a different texture, color, motif or pattern.If you are asking these questions to yourself, a little reminder;We may have forgotten who we are, nature, sharing and supporting each other months or maybe years ago.In this period when we cannot travel, we remind ourselves that everything is temporary in times of uncertainty.And the point is not about the uncertain times we are in. We have been in uncertainty for a long time.I hope this period has inspired change and transformations.Love  

Devamını oku
Love letter no:2

Love letter no:2

From Ordu, Turkey   Thinking about sustainability,   We have had an inquiry in our mind lately.  We are talking about a sustainable life, sustainable designs, even FASHION.  So, isn't there a mistake somewhere when we explain "sustainability"?    Last week we talked about slowing down. We have mentioned the period we live in pushed us to be slow. Our creative processes slowed down. We are experiencing that we can reflect the insignificance of the seasons to our processes. While the seasons are disappearing with climate changes, the world still goes to Pre Fall, Fall Winter, Resort, Summer Spring. In other words, while we cannot even live our seasons, the fashion world does not stop.  In order not to spoil the perception, we continue to do two seasons and continue our Fall Winter collection from Ordu. This season, we are coming with another idea. What is truly sustainable?    We were researching traditional techniques for weaving for a while... We were discussing how we do the weaving techniques as we want, what our colors should be, how we use graphics, what our processes will be, will it be enough for us to work with one person? While we were getting excited about these questions, we felt that we were getting lost in the dream of  the search for sustainability.  What already exists is very beautiful. We realized that we have already found exactly what we were looking for.  The kolan (our new accessories) that Gülser Teyze weaved us are very beautiful as they are. We decided to keep up with her without disturbing the nature she has. This is a purpose in a sustainable life. Keeping up with it without disrupting what is happening. Love 

Devamını oku
Love letter from Ordu, Turkey

Love letter from Ordu, Turkey

As a result of the uncertainty and fast lives we live in, maybe you are resisting the environment brought by today, you want to understand. You may be trying to skip the days we are in and be forced to keep up with the situation. As we pass through the same situation, we continue to travel slowly, stay where we are for a long time and observe the surroundings. We continue to travel, collect inspiration and materials.Our processes may have slowed down a lot, but weren't we escaping far from the fast life anyway? We have been in Ordu for a while. We spend time in the Black Sea. We meet aunts and uncles, we listen to their lives. We learn about ancient traditions. We collect fabrics and learn how to weave by hand. We experience nature and we slow down. While believing that every journey has a purpose, we try to let ourselves flow and bring whatever comes to us without much disruption. Isn't that exactly the purpose of up-cyling?Redesigning existing material. In short, you have the materials. Observe, learn, look around you. Who knows, maybe you'll find something hidden somewhere. That's why we decided to meet with you every Monday morning when we were looking at how we would describe what we observed while creating our collection.  Hope to get through this period in the most efficient way.  Love

Devamını oku